Kırşehir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

Anlatmalar

a- MASALLAR
Bilinmeyen bir yerde, bilinmeyen şahıslara ve varlıklara ait olayların macerası, hikayesi anlamına gelen masal anonim halk edebiyatı mahsullerinin En yaygın olanıdır.Masalcı insanlar, hayvanlar, bitkiler ve maddi unsurlardan Meydana gelen masal kahramanlarını, zaman zaman eski inanç, din, kültür ve Medeniyet unsurlarından gelen malzemelerinin kompozisyonu içerisinde dinleyicisi ile okuyuyucusuna "hikaye", "dram", Fıkra" biçiminde anlatır.
Anlatan : Hakkı ÜNLÜ
Yaş : 68
Merkez Dedeli Köyü

Bahçe Masalı: Evvel zaman içinde , galbur saman içinde bi bahçe varımış, amma ne bahçeyimiş, bi ülke varımış amma ne ülkeyimiş, ülkedeki bahçede türlü türlü yemişler, çiçekler, ağaçlar dört mevsim açar, etrafı cennete çevirirmiş.Çiçeklerin kokusu bir günnük yoldan alınır, bahçenin güzelliği dillerde dolanırmış.Patişahlar, vezirler, paşalar bu bahçeyi bilir, buruya gelip eğlenmek isderlermiş.Öten binbir çeşit guş varımış, ağaçların dalında. Şarhılar birbirini tamamlarımış.Renkleri birbirine benzemez, şekilleri binbir çeşidimiş.

Bu bahçenin tam ortasındaki bir küçük evde, bir baba-gız yaşarmış. Annesi yıllar önce ölünce genç gizi babası büyütmüş, bi didiğini iki etmemiş, varını yoğunu ona vermiş, ohutmuş, öğretmiş, iş için işçi, aş için aşçı dutmuş. Türlü hocalardan binbir maharet öğretmiş.Bütün bunları öğrenen giz ise, aşa gücü yitip ondördünde ceylan gibi bi giz olunca bütün işçiyi, aşçıyı govmuş, evinin gizi olmuş.Öğrendiği her seyide bi güzel yapar olmuş.Olmuş ya; ümide yedi cihanda duyulur olmuş.Bu gitmiş Patişahlar patişahının oğlu Mısdafa'nın gulağına duyulmuş.Patişahlar patişahı Mısdafa rüyasında her gün bu gizi görüyomuş.Bu duruma dayanamamış.Gitmiş anasının, babasının elini öpmüş, atına atladığı gimi yola düşmüş.Sora sora Bağdat bulunur hesabı, gelmiş bu güzel bahçeye dayanmış.Mısdafa'ynan beraber yola çıhannarın çoğu dönmüş, altı aylık yola dayanamamışlar, bazıları gaybolmuş, bazılarıda yolda ölmüş. Derken bi yorgun atınan oğlan galmış yalıız.Guşların sesi, genç gizin neşesiy-nen garışıp şarhı söylüyollarımış.Evin gapısm çalmış genç Mısdafa.Gapının çalmasını duymamışlar.

Mısdafa eyle öfkelenmiş, eyle gızmışki.. .Sonunda bütün gızgınnıyıynan bağırmış.O anda bütün guşlar susmuş, şarhı durmuş, genç giz sessizce gapıyı açmış.Mısdafa içeri girmiş.Girmesine girmişde gizin o güzelliğini görün-düşüp bayılmış.Gızı umduğundanda güzel bulmuş.Melekler bile gızın güzelliğini gısganırmış sanki.Gızcağız ne yapacağını şaşırmış.Genç bi deligannı dizlerinde mışıl mışıl uyyo, herkes olacağı bekliyomuş.

Dağlara ava giden gızm babası eve gelipde, atı bahçe gapısında görünce çoh gorhmuş.O heycannan içeri doğru goşmuş.Goşmuşda, gapıyı açıh goymuş.Yıllardır gapıyı gözetliyen çingene gızıda bunu fırsat bilip bahçiye girmiş.Başlamış gızınan oğlanı gözetlemiye.Babası durumu gızından sormuş.Gızda annatmış.Baba gızdan durumu öğrenince susan guşlar öter, solan güller tüterse bu oğlan ayılır, değilse gıyamete gadar uyur dimiş-ler.Genç giz oğlanın başını çayırlara goymuş, eline süpürgeyi almış bi yandan şarkı söyler, bi yandan da ev süpürürmüş.O anda guşlar ötmüş, güller tütmüş, sular ahmış.Ahmış amma gızm meşguliyetinden faydalanan Çingene gizi oğlanın başını gucağına almışmış.Oğlan gözünü açar açmaz Çingene gizini görmüş.Oğlan "Eh benim gördüğüm beyle değildi amma ya Nasip" demiş razı olmuş.Oğlan "Sultanım dileğin nedir diye"gıza sormuş. Çingene gızı:"Şu evde oturan giz çok kötüdür, benim çocuhluğumdan beri düşmanımdır, ne zaman benim yüzüm gülse beni ağladır.Sermen aramıza girer diye çoh gorhuyom"demiş.O sırada oğlanın uyanıp gendine geldiğini gören genç giz ne gadar dil dökdüysede inandıramamış.Patişahın oğlu gizin babasınada inanmamış.Çingene gizinin yalanıynan oğlan gızınan babasını bağlamış.

Giz bağlanır bağlanmaz da güller solmuş, guşlar susmuş,sular ahmaz olmuş.Patişahın oğlu ne olduğunu annıyamamış.Sanki her şiyin üzerine ölü toprağı serpilmiş.Uzun zaman geçmiş.O güzelim bahçe gurumuş yoh olmuş. Oğlanda bu durama çoh merahlanmış.Çingene gizi durumu açıhlamah zorunda galmış"Bu bahçe benim için yoh artık, ben senin olunca bahçe soldu.Hadi gidip senin sarayında yaşıyalım" diyip oğlanı gandırmış.Hazırlıhlar yapılmış, tam yola çıhacahlarında genç giz üzüntüsünden hemi ağlayıp, hemide dertli bi şarkı söylemiye başlamış.O anda olannar olmuş, guşlar ötmüş, güller yeniden tütmüş, sular akmıya, heryir şenlenmiye başlamış.Patişahm oğlu Mısdafa'da pek akılsız da değilmiş hani.Durumu annayınca hemen goşmuş, genç gizi ve babasını gurtarmış.Çingene gizi da bu durumda canını zor gurtarıp gaçmış.Patişahın oğlu gizi alıp, ülkesine getirmiş.Gırh gün gırh gece düğün yapmışlar.Bu gençler ömür boyu mutlu bi şekilde yaşamışlar.Onnar ermiş muradına biç çıhalım kerevetine.Darısı tüm sevennerin başına.

b-EFSANELER
Karakurt Kaplıcası Efsanesi:
Kırşehir’in 15 km batısındaki Emirburnu dağının eteklerinde Karakurt derler bir kaplıca vardır. Geçimişi çok uzaklara gider. Dört mevsim hastaların taşındığı kaplıcada tedavi edilmeyen illet yoktur.

Bir zamanlar Kırşehir Beyi'nin oğlu çaresiz bir hastalığa tutulmuş, her tarafı akar, kokar olmuş. Doktorlar ne yaptıysa fayda etmemiş. Beyin, umudu kesilmiş. "Bari gözümün önünde öleceğine götürün bir dağa bırakın orada ölsün. Göz görmeyince gönül katlanır." demiş. Çocuğu alıp Emirburnu Dağı'nın eteklerine bırakmışlar. Elbette burada kurtlar kuşlar parçalarda o da bu illetten kurtulur. Çocuk yapayalnız kol bacak tutmaz başına geleceği beklerken, akşama doğru bir kurt görünmüş. Kurdun karnı kemiklerine yapışmış, uyuzdan tüyleri dökülmüş, her tarafı cerehat içindeymiş. Sürüne sürüne dağın eteğindeki bataklığa girmiş, çamura bulanmış, çıkmış.Ertesi gün yine bataklığa gelmiş, çamura girmiş. Derken iki gün sonra canlı kanlı bir kurt olarak ayağa kalkmış, uzaklaşıp gitmiş. Kurdun her hareketini izleyen oğlan, bu çamurdan bir keramet olsa gerek diyerek o da sürüne sürüne bataklığa girmiş. Çamurları yüzüne, gözüne sürmüş, bir köşede kaynayan sudan içmiş. Biraz sonra vücudunda bir dirilik – canlılık duymaya başlamış. Bir - iki gün derken ayağa kalkmış, yürümüş. Üçüncü günde Kırşehir'in yolunu tutmuş. Babasının kapısını çalmış, görenler şaşırmış; gözlerine inanamamışlar. Çocuk olanı biteni anlatmış. Bey de bataklığı bir kaplıca haline getirerek üzerine bir kubbe, yanına da bir mescit yaptırıp hizmete açmış. Adına da Karakurt Kaplıcası demişler.

Kurbağların Ötmeyişi Efsanesi:
Ahi Evran-ı Veli, Hacı Bektaş-i Veli ve Kaya Şeyhi'nin aynı tarihlerde Kırşehir ve çevresinde yaşadığı bilinmektedir. Ahi Evran ve Hacı Bektaş, ara sıra gerek Kırşehir'de ve gerekse Hacıbektaş'ta bir araya gelirler, sohbet ederlermiş. Konuşmaları genellikle Anadolu'nun sorunları üzerine olurmuş. Bu sohbet toplantılarından birisinin yine Kırşehir'de yapılması kararlaştırılır. Hacı Bektaş, Ahi Evran ve Kaya Şeyhi î Ömer Efendi, Ahi Evran Mahallesindeki (şimdiki Kılıçözü Çayı'nın) çayırlık bir yerinde sohbet , ederlerken kurbağa sesleri o kadar çoğalmış ki, birbirlerinin seslerini duymaz hale gelmişler. ' Bunun üzerine bir rivayete göre de Ahi Evran-ı Veli'nin söylediği iddia edilen birisi ırmağa karşı el kaldırarak "Susun ya mübarekler, ya siz konuşun ya biz konuşalım" demesi üzerine kurbağaların sesi kesilir. O gün, bugün Kırşehir'den geçen Kılıçözü Suyu etrafında kurbağalar öttüğü halde, Ahi Evran Mahallesi değirmen civarında yüzyıllardır kurbağa ötmediği bilinmektedir.

Kalehöyük Efsanesi:
Kalenin çok eski yıllarda bataklık olduğu rivayet edilmektedir. Zamanın beyinin oğlu atıyla birlikte bataklığa girer ve bir daha çıkamaz. Bunun üzerine zamanın beyi bu bataklığın kurutulmasını ister. Bütün halk seferber olur. Kağnılarla taş, toprak taşınarak bataklık olduğu rivayet edilen yeri doldururlar. Hala halk arasında İlimizde Cemele (Çayağzı) kasabasının 15 kağnı, başka bir köyün de 30 kağnı borcu olduğu söylenmektedir.